..::|_ Türkiye Cumhuriyeti _|::..
turkdonanmasi
Türkiye üç kıtaya yayılmış ve üç farklı denizle çevrili toprakları ile farklı kültürler, uygarlıklar ve dinleri bir araya getiren benzersiz bir coğrafi konuma sahiptir. Bu konum, çeşitli riskler ve zorlukları barındırmakla beraber, uluslararası ilişkiler açısından önemli olanakları da beraberinde getirmektedir.
Bu hassas coğrafya içinde Türkiye’yi çevreleyen denizler, ülkenin güvenliği ve refahı açısından son derece kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda güçlü ve modern bir Donanmaya sahip olmak, sadece bir güvenlik meselesi değil, bir zorunluluk olarak görülmüştür.
Modern bir Türk Donanmasının kurulması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana, 1920’lerin başında yaşanan ekonomik kaynak sıkıntısına rağmen, her zaman büyük önem verilen bir konu olmuştur. Kabiliyet düzeyi yüksek, modern bir Donanma sadece Ulusal Güvenlik açısından gerekliliği olan bir konu olarak değil, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası ve uluslararası ilişkilerinde önemli rol oynayacak bir araç olarak görülmüştür.
Bu alandaki diplomatik girişimlerin bir sonucu olarak Türk Donanması, esnekliğinin ve harekat kabiliyetinin sağladığı avantajları kullanarak uluslararası düzeyde son derece geniş bir yelpazeyi kapsayan görevler üstlenmiştir. Bir yandan Türk savaş gemileri ülkeyi ilgilendiren alan ve çevresinde “Gun Boat Diplomacy” görevini yürütürken, diğer yandan bölgede istikrarın ve barışın sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla iyi niyet ziyaretleri gerçekleştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 20 yılında Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz ülkeleriyle son derece dostane ilişkiler kurulmuş, bölgesel işbirliğinin geliştirilmesinde Türk Donanması öncü bir rol oynamıştır.
Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’yi çevreleyen bölgede yeni güvenlik meseleleri ortaya çıkarken, tahmin edilmesi zor, çok boyutlu ve çok yönlü risk ve tehditler Türk Donanmasının da çok yönlü ve dinamik bir kriz yönetim aracı haline gelmesini gerektirmiştir. Bu süreç içinde Donanmanın konvansiyonel görevlerinde bir dönüşüm gerçekleşmiş; barışı destekleme harekatı, organize suç ile mücadele, savaş dışı tahliye harekatı, afet kurtarma çalışmaları ve terörle mücadele gibi konvansiyonel olmayan görevler üstlenmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan bu olağandışı politik ve askeri gelişmeler, Türkiye’yi çevresindeki istikrarsız koşullar içinde benzersiz bir konuma taşımış; Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu kaynaklı etnik, dini ve politik anlaşmazlıkların hakim olduğu bu bölgede, ülkenin çevresine güven ve barış getiren bir istikrar adası olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Türkiye, içinde bulunduğu coğrafyada yaşanan anlaşmazlıklarda ne bir taraf olarak yer almış, ne de anlaşmazlıklara yol açan nedenlerden biri olmuştur. Buna rağmen, bölgesel ve diğer uyuşmazlıkların barışçıl biçimde çözümüne katkı sağlamak için yoğun çaba sarfetmiş, ikili ve çok taraflı oluşumlara öncü olmuştur.
Güvenliği sağlamaya, mevcut ve gelecekte olası krizleri önlemeye yönelik bu çabalar TSK’nin sürece aktif katılımını getirmekte, bu katılımında sadece Türkiye’nin coğrafi konumunun gereklerine göre değil, aynı zamanda jeo-stratejik olarak dünyanın bu son derece önemli ve hassas bölgesinde yer alan diğer ülkeler ile Türkiye arasındaki güçlü kültürel ve tarihsel bağları da dikkate alarak şekillenmesini zorunlu kılmaktadır. Böylece, Türk Donanması bölgesel barışa ve istikrara sağladığı katkı ile güvenli çevrelerin yaratılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Küresel Güvenlik sistemi Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana, özellikle de 11 Eylül 2001 tarihinden beri daha önce görülmemiş biçimde bir değişim geçirmekte olup, bu değişim ve geçiş süreci hala devam etmektedir.
Ancak, Türkiye’nin güvenlik politikasının temel unsurlarından biri olarak Türk Donanmasının çevresindeki ülkelerle olan ilişkilerinde ve işbirliği faaliyetlerinde bir değişiklik olmamıştır. Bu bağlamda, Türk Donanması Barış için Ortaklık (BİO) ve Akdeniz Diyaloğu programları gibi NATO girişimlerine katılmaya ve destek vermeye devam etmekte; Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR) gibi bölgesel işbirliği girişimlerindeki öncü rolünü sürdürmektedir.
Akdeniz ve Karadeniz’deki bölgesel istikrar, Avro-Atlantik ve Avrasya barışı ile istikrarını etkileyen temel faktörlerden biridir. Buna bağlı olarak, Türk Donanması diğer kıyı donanmalarıyla beraber, bu bölgede donanma ve denizcilik alanındaki işbirliği ve karşılıklı anlayışı geliştirmeye devam etmek, bu denizlerin ayırıcı değil birleştirici unsurlar olduğu anlayışından yola çıkarak insanlık için sürekli güvenliği sağlamak mecburiyetindedir.
Karadeniz, bölgedeki devletlerin dünyaya entegrasyonu sürecinde son derece önemli bir odak nokta haline gelmiştir. Bu çerçevede, Türkiye tarafından başlatılan BLACKSEAFOR hızla ilerleme kaydeden benzersiz bir bölgesel işbirliği örneği olup, bölgesel deniz güvenliği geliştirme tartışmaları ile donanma tatbikatları, eğitimi ve lojistik ve politik konularda bilgi alışverişi için önemli olanaklar sağlamıştır.
1998 yılında Türkiye tarafından ilk defa öne sürüldüğünde, bu girişimin temelinde yatan felsefe Karadeniz’in 6 kıyı donanmasını, yani Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Ukrayna donanmalarını bir işbirliği çerçevesinde bir araya getirmeye yönelik bir vizyondur. Söz konusu işbirliği ile belli denizcilik görevlerinin ülkeler arasında uyumlu biçimde ve standardize edilmiş işlemler çerçevesinde yürütülmesi, kıyı donanmalarının denizcileri ve görevlileri arasındaki diyaloğun, karşılıklı anlayışın ve güvenin güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Denizciler arasındaki diyalog ve dostluk ile limanlardaki ziyaretler sırasında denizciler ve yerli halk arasında oluşan diyalog, donanmalar aracılığıyla ülkeler arasında kurulabilecek potansiyel ilişkiler açısından son derece önemli göstergelerdir. BLACKSEAFOR girişimi bunu kanıtlamıştır.
Kıyı donanmaları arasında, yasa dışı faaliyetlerden ve terörden kaynaklanan diğer risk ve tehditlere karşı işbirliğini daha ileriye götürme yönünde anlaşmaya varılmıştır. Bu çerçevede, proaktif önlemler alınmasına yönelik olarak ve sağlıklı bir eşgüdümü ve kıyı donanmaları arasında işbirliği hedefleyen mevcut çabaların daha da ileriye götürülmesi amacıyla, BLACKSEAFOR girişiminin görev kapsamını değiştirmek için gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Yeni milenyuma girerken 11 Eylül’de yaşanan insanlık dışı terör saldırıları, sosyal politik ve askeri açıdan tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Bu trajik olay terörizmin hiçbir ayrım yapmadan tüm insanlık için son derece tehlikeli ve sinsi bir tehdit olduğunu bir kez daha göstermiş, acil olarak ve ortaklaşa çözümlenmesi gerektiğini kanıtlamıştır.
Terörizmin küreselleşmesi, küreselleşen dünyanın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Terörizm ile beraber uyuşturucu trafiği, örgütlü suç ve kitle imha silahlarındaki artış, insanlığın tümünü hedef alan tehditlerdir. Terör tehditi evrensel bir özelliğe sahiptir ve hiçbir devlet terörün etkileri karşısında dokunulmaz değildir.
Küreselleşme sürecine paralel olarak deniz ulaştırmacılığının küresel ticarette artan payı, denizcilik ortamını da önemli ölçüde etkilemiştir. Küresel ekonomi ticarete, ticaret ise denizlerin güvenliğine bağlıdır. Deniz ulaştırmacılığının aralıksız olarak devam etmesi gerekliliği denizlerin güvenliği konusunu her zamankinden daha hassas bir hale getirmiştir. Önemli deniz ulaşım hatlarına hakim durumdaki benzersiz jeo-stratejik konumu ile Türkiye, denizlerde terörizmi yok etmeye yönelik çalışmaları kuvvetle desteklemektedir. Bu çerçevede, Türk Donanması bir NATO operasyonu olarak Akdeniz’de yürütülen “Active Endeavour” operasyonuna katılmakta, Güven Artırıcı Tedbirler girişimini desteklemekte, kritik deniz yolu bağlantılarında ve boğazlarda tek taraflı gözetleme ve devriye operasyonları gerçekleştirmektedir. Türk Donanması ayrıca 2004 yılında Karadeniz’de şüpheli gemileri ve trafiği denetlemeye yönelik olarak Karadeniz Uyumu (Blacksea Harmony) harekatını başlatmıştır. Terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin ve eşgüdümün öneminin bilincinde olan Türk Donanması bu konuya öncelik vermekte, deniz ortamında uluslararası işbirliğinin sağlanması yönündeki tüm çabaları desteklemektedir.
Uluslararası diyalog ve işbirliği Türkiye’nin güvenlik politikasının temel unsurlarındandır. Bu unsur, TSK Donanmasının diğer donanmalarla olan ilişkilerinde belirleyici rol oynamaktadır.
Türk Deniz Kuvvetleri Lübnan-İsrail arasında 12 Temmuz 2006’da başlayan kriz ve çatışmalarla ilgili olarak başlatılan BM’in Lübnan’daki Geçici Deniz Gücüne katkı sağlamaktadır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Kerkük-Yumurtalık boru hatlarının terminal sahası olan İskenderun Körfezi özel bir yere sahiptir. Boru hatlarında tam kapasiteye ulaşıldığında, yıllık 140 milyon ton dünya piyasalarına aktarılacaktır. Bu nedenle İskenderun ile bağlayan ulaştırma hatları, dünya enerji ağı için önemli bir konuma sahip olacaktır.
Bu bağlamda, Türk Deniz Kuvvetleri tarafından 1 Nisan 2006 tarihinden itibaren terörizmi, KİS’nın yayılmasını ve diğer yasadışı faaliyetleri caydırmak, engellemek ve önlemek maksadıyla “Akdeniz Kalkanı” deniz güvenlik harekatı başlatılmıştır.
Kaynak: http://www.dzkk.tsk.tr
______________________